Paul Pierce: 11 Yerinden Bıçaklandıktan 1 Hafta Sonra İdmana Çıkan Celtics Efsanesi

2000 yılı. Boston’da soğuk bir eylül gecesi. Saat 12 civarı. Şehrin ışıkları sönmüş, çoğu insan uykuda, bazıları içinse gece yeni başlıyor. Geleceği parlak olan 22 yaşındaki NBA superstar adayı Paul Pierce da gecesi yeni başlayanlardan biri ama gecesinin nasıl sonlanacağından tamamiyle habersiz…
O zamanlar Celtics’te oynayan takım arkadaşı Tony Battie, Tony'nin kardeşi Derek ve Pierce, Boston’un tehlikeli sayılabilecek bir mahallesinde, Buzz isimli bir gece kulübüne girmek için arabadan iniyor ve giriş yapıyor. Tek amaçları, ağır geçecek olan bir kamp öncesi biraz eğlenmek. NBA’de üçüncü senesine giren ve artık Boston’da önemli bir spor figürü haline gelen Paul Pierce kulübe girdiği anda özellikle kulüpte o sırada eğlenen kadınların dikkatini de üstüne çekiyor.
Buzz Gece Kulübü
Pierce kulübe girdikten 10 dakika sonra elinde içkisiyle takılırken yanına iki tane kadın geliyor ve kadınlardan biriyle biraz yakınlaşmaya başlıyor. O yaşlarda, bir anda bu kadar ilgiyle karşılaşan her genç sporcu gibi Paul Pierce da biraz daha temkinli yaklaşmaktansa kadının ilgisine cevap veriyor. Tam o sırada, nereden geldiği belli olmayan ve daha sonra kimliği belirlenen bir adam Paul Pierce’ın yanına geliyor ve bir arbede çıkıyor. İçki şişelerinin, yumrukların ve bıçakların havada uçuştuğu bu anlarda Battie kardeşlerden ayrı olan Pierce kendini 3 bıçaklı adam arasında buluyor ve vücudunun bir çok yerinden bıçaklanıyor. Derek'in gelmesiyle ve kulüpteki görevlilerin olaya müdahale etmesiyle olay yerinden kaçan 3 şahıs, arkalarında şok geçiren bir Paul Pierce bırakıyor. Olayın etkisiyle ne yapacağını şaşıran ve Paul Pierce’ı kaldırmaya çalışan Derek, Paul Pierce’ı kucaklayıp dışarı çıkartıyor. Panikle yakınlarda bir hastane bakan Tony, yürüyerek bir dakikalık mesafede bir hastane olduğunu keşfediyor ve yürüyemeyecek halde olan Paul Pierce’ı bir arabaya bindirip abisiyle beraber o hastanenin acilinden içeriye sokuyor. O sırada yarı baygın olan Paul Pierce, yaşadığı şoku daha sonra şu kelimelerle anlatıyor: ‘Her yerde kan vardı. Elimde, bacağımda, göğsümde, sırtımda ve tek düşünebildiğim bunun neden olduğuydu. O an her şey o kadar çabuk gelişti ki hiçbir şeyi anlayamadım. Daha sonra hastanedeyken operasyona girmeden Tony’e şöyle seslendim. Kolumu alamadılar Tony, hala şut atabilirim.’
Paul Pierce 'ın Sırtındaki Bıçak Darbesi İzleri
Pierce kan kaybından ve bıçak yaralarından dolayı acil ameliyata alınıyor ve doktorların daha sonra açıkladıkları üzere 11 yerinden bıçaklandığı belirleniyor. Pierce’ın bıçak darbesi aldığı 11 yerden özellikle bir tanesi çok dikkat çekiyor. Göğüs kafesiyle kalbinin arasına gelen bu bıçak darbesi kalbini 1 cm ile es geçiyor ve direk o anda, o bıçak darbesinin kalbini durdurması dolayısıyla ölmekten 1 cm ile kurtulmasını sağlıyor. Hastaneden 4 gün sonra taburcu edilen Pierce, bıçaklandıktan bir hafta sonra doktorların uyarılarına rağmen Celtics idman sahasında idmanlara başlıyor ve takip eden sezonda 82 maçın 82’sinde de forma giyiyor ve ilk defa All Star kadrosuna seçiliyor.
Paul Pierce’ı o gece kulübünde bıçaklayan ve darp eden şahısların kim olduğu hakkında Boston Polisi uzun süre kesin bir suçlu bulamıyor. Olay yerinde olan görgü tanıklarının yardımıyla 90lı yıllarda kurulan Made Men isimli bir rap grubunun bodyguarlarından birinin de bulunduğu 3 isim gözaltına alınıyor, 3 ismin de daha önce çeşitli suçlardan sabıkası bulunuyor. 2 sene süren olaylı davalar zinciri sonucunda Paul Pierce’a bıçak darbelerini savuran şahıs William Reagland olarak belirleniyor ve 10 sene hapis cezasına çarptırılıyor. Diğer iki şüpheli şartlı tahliye ile serbest bırakılıyor.
Wiliam Reagland
Hayatta bazı dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktalarında nasıl bir reaksiyon gösterdiğiniz çok önemlidir. Paul Pierce kendisi için üzülüp bu olayın onda psikolojik olarak negatif etkiler yaratmasına veya çok sevdiği basketboldan 1 hafta bile uzak kalmasına izin vermedi. 11 yerinden bıçaklanan bir insanın 1 hafta içinde bırakın şut atmaya başlaması, sabah yataktan kalkıp dışarı çıkması, günlük hayatına hiç bir şey olmamış gibi devam edebilmesi bile zor bir şey.
2005 yılında bu olay hakkında izlediğim bir belgeselden çok etkilenerek şu an halen en favori oyuncum olan Paul Pierce ile bu sayede tanıştım. Oyun zekası, kariyer başarıları, sağ dirsekten geriye çekilerek attıığı o imza şutu ve kritik anlardaki soğukkanlılığı tabi ki onda hayran olduğum bir çok özellikten bazıları ama Paul Pierce’ın benim için çok özel bir yeri olmasının en büyük sebebi bu olay. Pierce bu olayın üstünden 17 sene sonra bir NBA şampiyonu, 10x NBA Allstarı ve 2008 NBA Finallerinin En Değerli Oyuncusu gibi çok önemli başarılarla geçen sene basketbola veda etti. NBA'den arkasında çok büyük bir miras bırakarak ayrıldı. Lebron James ile düellolara girip galip ayrıldı (https://www.youtube.com/watch?v=6KerKRuS96Y), Kobe Bryant'ı NBA finallerinde alt etti ve her zaman en kritik anlarda en iyi oyununu oynadı. Dün gece ise Celtics, Paul Pierce'ın 34 numaralı formasını TD Garden'ın çatısına sonsuza dek giyilmemek üzere astı.
Paul Pierce'ın Forma Asma Töreni
Paul Pierce NBA'de 2000'lere damga vuran son oyunculardan biriydi. Artık 1998 NBA Draft'ını temsil eden sadece iki isim kaldı: Dirk Nowitzki ve Vince Carter. Paul Pierce gibi oyuncular artık NBA'de yok, profesyonel sporcularda sadakat diye bir şey kalmadı. Bu dönüşüm içerisinde artık Pierce gibi eski tarz oyuncularda olan o rekabet hissi yeni jenerasyon oyuncularında yok. Paul Pierce en büyük rakibi Lebron'un takımına asla katılmazdı, Paul Pierce şampiyonluk için yarıştığı oyuncularla yazın beraber tatile çıkmazdı, Paul Pierce saha içinde yanındaki 4 takım arkadaşı dışında kimseyle arkadaş değildi ve bu bakış açısı onu izlemeyi bence daha keyifli yaptı. Teşekkürler Paul Pierce.
Bıçaklanma hakkındaki detaylı belgesel: (https://www.youtube.com/watch?v=IsGtgYkGS7w&t=1708s)
Paul Pierce'ın kariyerinin en iyi 10 hareketi: (https://www.youtube.com/watch?v=h76ZXTYZX14)
{jcomments on}
Yorgunluğun Basketbolcuların Performansı Üzerindeki Etkisi

Basketbol akıcılığıyla ve karmaşıklığıyla karakterize edilen bir spor dalıdır. Bu sporun oyuncuları tarafından sayısız taktiksel karar verebilmek, yüksek seviyede performans gösterebilmenin ön şartıdır. Oyun sırasında yorgunluk gibi değişkenler performansı etkiler; bununla birlikte, bu etkinin doğası açık değildir. Bu çalışmanın amacı, yorgunluğunun basketbolcuların karar verme yetisine ve pas ve şut isabet oranlarına olan etkisini netleştirmektir.
Bir basketbol maçı sırasında oyuncuların dinamikleri ve karmaşık etkileşimleri nedeniyle her oyuncunun kararlarını önceden tahmin edebilmek mümkün değildir. Karar verme, organizmik ve çevresel faktörler ile görev kısıtlamalarının arasındaki etkileşimden ortaya çıkan bir süreçtir (Araújo, Davids, & Hristovski, 2006). Yorgunluk ve karar verebilme ilişkisi üzerine yapılan geçmiş araştırmaların, yorgunluğun karar verme ve oyuncunun performansı üzerinde negatif bir etkisi olduğunu göstermesine rağmen, son bulgular göreve özgü yorgunluğun yetenekli oyuncuların karar vermesini kolaylaştırdığını ortaya koyuyor. Lizbon Teknik Üniversitesi’nde genç basketbolcular üzerinde yapılan bir çalışmada, fiziksel aktivitenin ardından anaerobik güç üretiminde bir düşüş, algılanan çabada bir artış ve karar verme kalitesinde bir artış olduğuna rastlanmıştır. Sonuçlar, çaba yoğunluğunda önemli bir artış olmasına rağmen, atletlerin artan egzersiz sürelerine uyum sağlama yeteneğini ifade eden karar davranışının kolaylaştırıldığını ortaya koymaktadır (Esteves, 2008). Oyundaki bilgilere uyum sağlama konusunda gelişen yorgunluğun, algı-eylem ilişkisinin daha iyi ayarlanmasına katkıda bulunduğu gözlemlenmiştir.
Basketbol, dinamik, patlayıcı ve tekrar tekrar uygulanması gereken becerileri içeren bir oyundur (Gore, 2000). Bu kapsamda, pas verme yeteneği bu becerilerin arasında yer almaktadır. Son yıllardaki araştırmalarda, toplam vücut yorgunluğunun hem acemi hem de profesyonel basketbolcuların pas isabet performansında belirgin bir düşüşe neden olduğunu açıkça gözükmektedir. Newman Universitesinde yapılan bir araştırmaya göre, yorgunluğun pas performansı üzerindeki etkisi, acemi oyunculara kıyasla profesyonel oyuncularda daha zararlı değildir. Sonuçlar, profesyonel ve acemi oyuncular karşılaştırıldığında, profesyonel oyuncuların hem orta hem de yüksek yoğunluklu yorgunluk koşullarını daha iyi idare ettiğini ve daha yüksek bir performans seviyesini koruduğunu göstermektedir (Lyons, Al-Nakeeb, & Nevill, 2006). Genç basketbolcular üzerinde yapılan bir diğer çalışmaya göre, yorgunluğun, topu kavrama gücü ve pas isabet oranı üzerinde belirgin bir negatif etkiye sahipt olduğu gözlemlenmiştir (Tahgread, 2013).
Yüksek yoğunluklu egzersizlerden kaynaklanan yorgunluğun, basketbol oyuncularında şut isabet oranlarına olan etkisi, tahmin edildiği gibi, negatif özelliktedir. Genç basketbol oyuncularının atış hassasiyeti becerileri, yüksek seviyede fiziksel aktiviteye maruz kaldıklarında bozulmaktadır.
Sonuç olarak, basketbol, hız, ivme, yön ve hassasiyet kapsamında değişkenlik nitelikleri gerektiren bir oyundur. Bu çerçevede, yorgunluk basketbolun yapısı gereği önlenemeyecek bir unsur olarak yer almaktadır. Araştırmalar sonucu, yorgunluğun basketbolcuların şut ve pas isabet oranlarını düşürdüğü ancak fizyolojik olarak değiştiridiği algı anlayışı ile oyuuncuların karar mekanizmalarını güçlendirdiği gözlemlenmiştir.
KAYNAKÇA
Araújo, D., Davids, K., & Hristovski, R. (2006). The ecological dynamics of decision making in sport. Psychology of Sport and Exercise, 7, 653-676.
Ben Abdelkerim, N., El Fazaa, S., El Ati, Jalila. (2006). Time-motion analysis and physiological data of elite under-19 basketball players during competition. US National Library of Medicine.
Esteves, P. T., Araujo D., Barreto, H. (2007). The influence of fatigue on decision making in junior basketball players. Iberian Congress on Basketball Research, 4, 126-128,
Gore C . (2000). Physiological tests for elite athletes . Champaign Illinois : Human Kinetics. Lyons, M., Al-Nakeeb, Y., Nevill, A., (2006). The Impact of Moderate and High Intensity Total Body Fatigue on Passing Accuracy in Expert and Novice Basketball Players. US National Library of Medicine.
Mulazımoglu, O., Yanar, S., Evcil, A.T. & Duvan, A. (2017). Examining the effect of fatigue on shooting accuracy in young basketball players. The Anthropologist, Vol. 27, Issue 1-3
Taghread, A. (2013). The Effect of Upper Extremity Fatigue on Grip Strength and Passing Accuracy in Junior Basketball Players. US National Library of Medicine.
Uygur, M., Goktepe, A., Ak, Emre., Karabörk, H., Korkusuz, H., (2010). The Effect of Fatigue on the Kinematics of Free Throw Shooting in Basketball. Journal of Human Kinetics, 24, 51-56.
Slawinski, J., Poli, J., Karganovic, S., Khazoom, C., Dinu, D., (2015). Effect of fatigue on basketball three point shot kinematics. Research center in sport and movement,
Sokak Basketbolu

Sokakta oynanan basketbol aslında bir şehir hakkında ve oradaki basketbol kültürü çok şey söyler. O yüzden herhangi bir şehre gittiğinde yeterli zamanım varsa mutlaka önceden gözüme kestirdiğim kortlardan birine mutlaka gidip oradaki oyuncuları, aralarındaki iletişimi ve basketbol oynayış tarzlarını gözlemlerim. Belki inanmayacaksınız ama insanların basketbol oynayış tarzlarından ve o korttaki atmosferden şehir hakkında çok güzel çıkarımlar yapabilirsiniz. Sokak basketbolu 5e5'ten farklı olarak daha özgür bir oyundur ve bazı oyuncular kendilerini sokak basketbolunda daha iyi ifade eder. Sokakta 5e5'te denemeye korktuğun hareketleri deneyebilirsin, tanımadığın insanlarla iki saat içinde dost olabilirsin, hiç basketbol bilmeyen biriyle profesyonel bir oyuncuyu bir arada görebilirsin. Sevgilinle problem yaşadığında veya hayatında her şey istediğin gibi gitmediğinde topunu olup güzel bir yaz gecesinde pota ile bir randevuya çıkıp bütün dertlerine derman bulabilirsin.
Dünyanın her yerinde aynı anda milyonlarca, abartmayayım binlerce kişi aynı anda basketbol oynuyor. Basketbolun yaygınlığı NBA'in de marketini genişletmek ve zaten çok yüksek seviyede olan popüleritesini daha da arttırmak için yaptığı çalışmalarla Asya ve Afrika kıtasında da basketbol ilgisi doruk noktalarına ulaşmış durumda. NBA'de oynama hayaliyle veya sadece bir hobi olarak sokakta baskete çıkan insan sayısı parkede oynayan insan sayısını çoktan geçmiş durumda. O yüzden sokak basketbolunun bir Olimpik dal olarak 2020 Tokyo Olimpiyatları'nda gerçekleşecek olması beni çok heyecanlandırıyor. 3e3 basketbolla parkede oynanan 5e5 arasındaki farklar ve etkileyen faktörler o kadar farklı ki, bu farklılıklar saymakla bitmez. Mesela sokakta şut atarken o sırada esen rüzgarı hesaba katmazsanız çok üzücü bir sonuçla karşılaşabilirsiniz veya airball attığınızda direk sayıyı potanızda görebilirsiniz. Sokakta oynarken fiziksel olarak çok daha yıpratıcı bir savunma ile karşı karşıya kalabilirsiniz çünkü sokaktaki oyun fiziksel temasa daha müsaittir. 3e3 oynarken adamınıza geçilmenin direk sayıya sebep olacağını bilirsiniz çünkü 5e5'in tersine yardıma gittiğiniz zaman arkanızda çok büyük bir boş alan kalır. Sokakta üçlük atmak daha zor olduğundan üçlüğün değeri daha da fazladır ve oyunun gidişatını bir üçlükle değistirebilirsiniz (ikilikler=bir sayı, üçlükler= iki sayı)
.
2017 3x3 Dünya Basketbol Şampiyonası
Türkiye'de de gerek 2001'den beri gelen Milli takımlar ve kulüp düzeyindeki başarılarla, gerek dünyadaki akımın da etkisiyle basketbol giderek popülerliğini daha da arttırıyor. Redbull ve Head and Shoulders gibi basketbola önem veren markaların yardımıyla sokak basketbolu da önemli bir yol katetmekte. Yazın düzenlenen 3e3 turnuvalarının sayısı mahalleler içinde olsun şehir genelinde olsun giderek artıyor. Bu gelişmeler ışığında Türkiye'de yeni bir sokak basketbol liginin kurulması fikri bence çok da olmayacak bir düşünce değil. Yazın oynanabilecek ve şehirden şehire bir turne gibi gidebilecek bir ligi, bir basketbol sever olarak ben mutlaka takip ederim ve bir oyuncu olarak da o ligde oynamak çok isterim. Hem de bu lig, 2020 Tokyo Olimpiyatları açısından da bir ön hazırlık olur ve insanların sokak basketboluna ilgisini daha da arttırır. Böyle bir lig olsa siz de izler miydiniz?
{jcomments on}
Son Saniyeler

Seyir zevki en yüksek olan sporlardan biri olan basketbolda maçın son anlarına takımlar birbirine yakın skorlarla girerse heyecan doruk noktasına ulaşır. Ekrana bakmak veya maçtaysanız gözünüzü sürekli parkede tutmak bazen zor bir hal alabilir, yanınızdaki arkadaşınızın bir yerine zarar verecek kadar gerilebilirsiniz... Bir oyuncu ve aynı zamanda bir seyirci olarak böyle zamanlarda benim aklıma hep aynı soru gelir; izlemek mi daha zor yoksa sahada bulunmak mı? Bu soru eminim benim gibi az da olsa bir kariyeri olan veya profesyonel olan bir sürü basketbol aşığının aklından devamlı geçen bir sorudur ve cevaplaması neredeyse imkansızdır. Şimdi hep beraber iki tarafta da nelerin ters gidebileceğine dair birer liste yapalım. Eğer oyundaysanız:
1) Heyecandan veya baskıdan o sırada söylenen bir seti duymayabilirsiniz
2) Takımını öne geçirecek önemli bir şutu kaçırabilirsiniz
3) Pas hatası yapıp takımınızın fastbreakten sayı yemesine sebep olabilirsiniz
4) Savunmada adamınıza geçilip takımınızın sayı yemesine sebep olabilirsiniz
5) Her şeyi doğru yapsanız bile adamınız sizin üstünüzden sayı atabilir
6) Bu listeye en az 10 tane daha buna benzer şey yazabilirim
Bir de seyirci tarafından bakıp, tribünde yanlış gidebilecek olaylara bakalım:
1) Aşırı heyecandan kalp sıkışması yaşayabilirsiniz
2) Heyecanın verdiği refleksle yanınızdaki arkadaşınıza zarar verebilirsiniz
3) Çok büyük paralar koyduğunuz bir kuponu kaybedebilirsiniz
4) Tuttuğunuz takım son saniyede maçı kaybedebilir
5) Elinizden bağırmaktan başka hiç bir şey gelmez
Bu listelere bakarak ve kendi tecrübelerime de dayanarak kesinlikle o sırada parkede olmanın daha kolay olduğunu, kolay olmasa da tercih edeceğim şey olduğunu düşünüyorum. Yakın maçlarda oynamanın stresi çok zor, ama bir o kadar da zevkli. Tabii ki maçın sonunda son saniye basketiyle kaybedip şoka girme ihtimali ve daha sonrasında bütün haftayı depresyonda geçirme ihtimali de var ama biz bu oyunu zaten bu yüzden çok seviyoruz...
Ne olursa olsun bu basketbolun bir parçası ve basketbolu bu kadar sevmemizin nedenlerinden biri. Oyuncu olmanın verdiği zevkle tribünde olmanın verdiği zevk bambaşka, ikisinin de sunduğu heyecanlar var ama en azından oyuncuyken kazanmak da kaybetmek de sizin elinizde...
{jcomments on}
Ritüeller

Batıl inançlar her zaman spor kültürünün bir parçası olmuştur. Oyuncular olduğu kadar seyirciler de bu geleneğin bir parçasıdır. Dürüst olmak gerekirse seyircilerin batıl inançları ve ritüellerinin oyuna gerçek bir etkisi yoktur ama herkes yine de kendi ritüellerinin işe yaradığına kendini inandırır. Oysa ki bir oyuncunun evden çıkmadan eşiyle veya sevgilisiyle kavga etmesi, maça gelirken trafikte geçirdiği vakit veya güvenlikçiyle selamlaşma gibi günlük yaşamından kesitler bile o maçın kaderini çok daha fazla etkiler aslında. İnsanın doğasında olan bu batıl inançlar oyuncuları çok değişik ve absürd maç öncesi alışkanlıklara yöneltebilir. Bunların bazılarını bütün dünya bilirken bazıları oyunculara özel bir sır olarak bütün kariyerleri boyunca kalır. Net olarak söyleyebileceğimiz bir şey varsa o da ritüellerin basketbolun büyük bir parçası olduğu gerçeğidir.
Lebron James'in maç öncesi pudra ritüeli
Profesyonel veya yarı profesyonel sporcuların çoğu bir çeşit ritüel veya batıl inanca bütün kariyerleri boyunca bağlı kalırlar. İşin daha da ilginç yanı ise yine yapılan araştırmalarda, bu batıl inançların performansı olumlu anlamda etkilediğine dair birçok veri elde edilmesidir. Almanya'nın Köln Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma kapsamında 41 üniversite öğrencisinden kendilerine ait şanslı bir objeyi yanlarında getirmeleri istenmiştir. Bir hafıza testi çözmesi istenen öğrencilerden test salonuna girmeden önce yarısının şanslı objelerini dışarıda bırakmaları söylenmiştir. Test sonrası sonuçta yanlarında şanslı objeleriyle giren öğrencilerin çok daha başarılı olduğu görülmüştür. Uzmanlar tarafından bu başarı şanslı objelerini yanlarında sınav salonuna sokabilen öğrencilerin kendilerini daha iyi hissettikleri ve bu nedenle de daha rahat ve özgüvenli oldukları için sınavda daha başarılı oldukları şeklinde açıklanmıştır.
Kariyerli basketbolcuların hepsine başarının sırrını sorduğunuzda hırs, özveri, çalışma, inanç gibi bazı klişe ama aynı zamanda da doğru olan etmenlerden bahsederler. Hiçbiri başarısını maçtan önce yediği fıstık ezmeli sandviçine, sahaya girmeden önce sahadaki güvenlikçi ile olan özel selamlaşmasına veya maç başlamadan hemen önce fileye asılıp havaya tebeşir tozu atmasına borçlu olduğunu söyleyemez. Michael Jordan, çoğuna göre gelmiş geçmiş en iyi basketbol oyuncusu, ekselansları, bile ritüellere takıntılı derecede bağlı olmasıyla bilinir. Micheal Jordan'ın NBA'de çıktığı her maça, (1072 normal sezon ve 179 playoff) şortunun içine bir de North Carolina şortu giydiğini bilmeyen yoktur. Space Jam de bile Bugs Bunny'i gerçek dünyaya gönderip bu şortu getirtti... Eminim ki ekselanslarının bizim bilmediğimiz ama yine her maçtan önce yaptığı daha birçok komik ama bir o kadar da onun için önemli ritüeli vardır. Şimdi en önemli soruya geliyoruz. Michael Jordan ritüelleri olmadan da Micheal Jordan olur muydu? Tabii ki olurdu. Ama Michael Jordan'ın bu ritüelleri ona kendini kesinlikle daha özgüvenli hissettirdi ve kariyerine pozitif bir katkısı oldu.
Jordan'ın meşhur North Carolina şortu
Her sene NBA'de gördüğümüz gibi bu ritüeller bireylerle sınırlı kalmıyor, takım geneline de yayılıyor. El tokalaşmalarıyla takıntılı olan birçok oyuncunun bulunduğu bir ligden de zaten bunu beklersiniz. Lebron James'in saha içi başarılarındansa beni en çok etkileyen özelliği her sezon başında her bir takım arkadaşıyla inanılmaz komplike selamlaşmaları başarıyla tamamlaması. Her bir selamlaşma 30 saniye sürse maç öncesi en az 5 dakikasını bunlara ayırıyor. Russel Westbrook ve Cameron Payne geçen sene freestyle dans yarışmasıyla maç öncesi ritüellerine yeni bir boyut kazandırdılar ve hatta playofflarda bu konuda tartışmalı şeyler de yaşandı (https://www.youtube.com/watch?v=yooJZy3pRhY). 2007-2008 NBA şampiyonu Boston Celtics her maçtan önce takımca çember olup Ubuntu'ya dua ederdi. Ayrıca 2009-2010 sezonunda Doc Rivers, Lakers'a normal sezonda yenildikleri bir maç sonrası deplasman takımı soyunma odasının tavan arasına 1200 dolar bantladı (takımdaki her bir oyuncudan 100er dolar alıp) ve bu parayı sezon sonunda buraya NBA finalleri için geri döndüklerinde alacaklarını bütün oyuncularına inandırdı. Celtics o sene Lakers'a 7 maç sonunda boyun eğse de Doc Rivers takımını NBA finallerine çıkacak güçte olduğuna inandırdı ve böyle bir totemi takımı motive etmek amaçlı kullandı.
Sonuç olarak sporun her dalından binlerce sporcu müsabaka öncesi kendi geliştirdiği metodlarla psikolojik olarak iyi hissetiricek şeyler yapıyor ve yapmaya da devam edecek. Batıl inançlara göre hayatı yaşamak sağlıksız bir şey de olsa, küçük ritüellerin kimseye zararı olmaz ve size ekstra bir motivasyon verebilir, o yüzden hayatınızda bu tarz geleneklerin olmasının hiç bir sakıncası yok!
{jcomments on}

